Ödemeyi yapmayi gerekli görmüyoruz
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kıbrıs’la ilgili tazminat kararına ilişkin "Uygulanan yöntem ve devletlerarası hukuk bağlamında Türkiye’nin tanımadığı bir devleti muhatap alması noktasında kesinlikle bağlayıcı da görmüyoruz, bu ödemeyi de bu anlamda yapmayı gerekli görmüyoruz" dedi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Liberya Dışişleri Bakanı Augustine Kpehe Ngafuan, Dışişleri Bakanlığı’ndaki görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Davutoğlu, AİHM’nin kararına ilişkin olarak Türkiye’nin tazminatı ödeyip ödemeyeceğiyle ilgili soru üzerine, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olduğunu ve AİHM’nin kararlarına saygı gösterdiğini ancak söz konusu karanın hukuk açısından ve AİHM’nin yetkileri bağlamında ciddi çelişkileri bünyesinde barındırdığını söyledi.
"Bu yönüyle bizim açımızdan ödeme bağlamında, kesinlikle bizi bağlayacak veya bizim ödememizi gerektiren bir durum olduğu kanaatinde değiliz" diyen Davutoğlu, AİHM’nin ilk defa iki devlet arasındaki siyasi sorunlar ve bu çerçevede ortaya çıkan bir durumla ilgili bir karar aldığına dikkati çekti. Davutoğlu, "Biz, AİHM’nin taraflardan biri olarak gördüğü devleti hukuken tanımıyoruz. Tanımadığımız bir devletle ilgili herhangi bir mahkeme dönüp de bize bağlayıcı bir karar empoze edemez" diye konuştu.
Söz konusu kararın kayıp şahıslarla ilgili olduğunu hatırlatan Davutoğlu, kayıp 1492 kişiyle ilgili oluşturulan komitenin çalışmalarının sürdüğünü belirtti. Davutoğlu, söz konusu kararın, daha önce ilan edilen ve karara mesnet teşkil eden birçok işin de kayıp şahıslar ilgili olmadığını ortaya çıkardığını ifade etti. Davutoğlu, "Yani kararın dayandığı zemin hala netliği, berrak olmayan bir zemin" dedi.
AİHM’nin, siyasal sorun bağlamında devletlerarası bir soruna müdahil olarak yetkisini aştığını belirten Davutoğlu, AİHM’nin, kayıp şahıslarla ilgili olarak yapılan teknik çalışmalar sürerken konuyla ilgili hüküm verme yoluna gittiğini ve bunun da doğru olmadığını söyledi.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
AİHM kararının, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullandığı müdahaleyle ilgili olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Eğer (AİHM) bir karar verecekse kayıp şahısların tümüyle ilgili, kayıp olan KKTC Türkleriyle ilgili de bir karar verilmesi ve aynı kriterlerin onlara da uygulanması beklenir. Bu anlamda biz, kararı uygulanan yöntem ve devletlerarası hukuk bağlamında Türkiye’nin tanımadığı bir devleti muhatap alması noktasında kesinlikle bağlayıcı da görmüyoruz, bu ödemeyi de bu anlamda yapmayı gerekli görmüyoruz. Bunun hukuk bağlamında da bir karşılığının olmadığını düşünüyoruz. Bizim hukuki değerlendirmemiz budur. "
Kararın siyasal sonuçları itibariyle de Davutoğlu şunları söyledi:
"Yıllardan sonra adada bir momentum oluşmuş, kapsamlı çözüme doğru gidiş süreci başlamışken ve taraflarda ve uluslararası toplumda bu konuda bir duyarlılık, farkındalık oluşmuşken ve çok önemli bir ortak bildiri zemininde ki, bu konuda hepimiz çok çaba sarf ettik, BM Genel Sekreteri, BM Özel Temsilcisi, bizler aylarca adada çalıştık, böyle bir zemin etrafında bir görüşme trafiği başlamışken Türkiye’yi sanki Kıbrıs sorununun sorumlu tek tarafıymış gibi ilan eden bir mahkeme kararının iyi niyetli olduğuna da objektif olduğuna da inanmıyoruz. Bu kapsamlı çözüm sürecine de en büyük darbeyi vurduğuna inanıyoruz. Eğer adada kapsamlı çözüm isteniyorsa herkesin sorumluluklarının farkında olması lazım."
Davutoğlu, kararın zamanlamasıyla ilgili olarak da davayla ilgili müracaatın 1994 yılında yapıldığını, 2001’de ihlal kararı verildiğini, uzun bir bekleme sürecinden sonra tazminat müracaatı yapıldığını ve davanın şimdi karara bağlandığına dikkati çekti.
AİHM’in yoğun gündemine ve bekleyen birçok dava olmasına rağmen söz konusu davayla ilgili böyle bir zamanlama içinde karar alınmış olmasına işaret eden Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Bizatihi kararın zamanlaması bağlamında talihsizliktir ve bizim açımızdan gerçekten bu kapsamlı çözüm sürecine, son derece iyi beklentilerin oluştuğu bir dönemde vurulmuş bir darbe olarak telakki ederiz. Türkiye, hiçbir zaman Kıbrıs bağlamında veya herhangi bir konuda, mahkemeler veya başka yollar üzerinden uygulanacak baskıyı kabul etmez. Böyle bir baskıya direncini her zaman göstermiştir. Bütün Avrupa kurumlarının, Kıbrıs meselesine taraf olan bütün çevrelerin de bilmesi gereken şudur ki: Eğer bütün bu sorunlar çözülecekse masa Kıbrıs’tadır. O masaya iyi niyetle gelinmelidir ve orada aynen 2004’te Türkiye’nin ve KKTC’nin gösterdiği iyi niyetin devamı mahiyetinde herkes iyi niyetini ortaya koymalıdır. Başka yollara tevessül etmek faydadan çok zarar getirir."