"Türkiye ekonomisinin dengelerinin 2019 yili içinde çok daha saglam bir hale dönecegini görüyorum”
Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Türkiye ekonomisinin dengelerinin 2019 yılı içinde çok daha sağlam bir hale döneceğini gördüğünü belirterek, "Bu dengeleme döneminden sonra iyileşme süreci hızla devam edecektir. Aslolan tezgahı dağıttırmamaktı, bir kriz, bir kaos ortamının ortaya çıkıp, Türkiye ekonomisinin hızlı bir küçülme içine girmemesiydi. Bir daha 7,4 seviyelerinde bir büyüme olmayacak, öyle görünüyor yakın dönemde ama Türkiye ekonomisi de negatif noktaya gelmeyecek, pozitif olarak büyümesine devam edecek." dedi.
"Önceki yerel seçimlerle mukayese edersek, yerel seçim havasına henüz girilmedi mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı çevreye duyarlı seçim kampanyasının diğer partiler tarafından da takip edildiğini, parti binaları ve seçim büroları dışında çok fazla parti bayrağı ve gürültülü seçim araçlarının olmayacağını söyledi.
Seçimlere 45 günlük bir sürenin kaldığını, ayın 19’undan sonra seçim listelerinin kesinleşeceğini, kampanyanın hızının bu süreçten sonra artacağını belirten Kurtulmuş, "Tansiyonun düştüğünü zannetmiyorum. Bu seçimin doğası, yeni sistemin gereği iki aksın olduğu bir seçimi ortaya çıkardı. Ayın 19’undan sonra bütün partiler sahaya inecek. Bizim avantajımız çok erken başladık. Her günün hesap ettiğimiz bir kampanya sürecini tespit ettik." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, "Önümüzdeki günlerde Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı bir kampanyanın bir tarafında, salonda, meydanda birlikte halka hitap edecek şekilde görme söz konusu olabilir mi?" sorusu üzerine, prensip olarak az sayıda da olsa İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ortak miting ve toplantıların yapılmasının konuşulduğunu aktardı.
Liderler dışında da parti teşkilatlarının ilçe düzeyinde ortak çalışmalar yapabileceğini belirten Kurtulmuş, her partinin kendi seçim irtibat bürolarının olacağını, ortak büroların da açılabileceğini ifade etti.
"İki aksın etrafında toparlanan bir siyaset tarzı oluşacak"
"Aday olmak için bu yarışta büyük mücadele oldu. Neden bu kadar çok istenen bir şey belediye başkanı olmak?" sorusuna Kurtulmuş, "Belediye başkanlıkları, ilin tabiri caizse şehr-i emini yani şehrin her şeyinin kendisine emanet edildiği kişi. Bir şehirde, bir ilçede halkla iç içe olan, halkın sorunlarını birebir bilen bir siyasetçi profili olması lazım belediye başkanlarımızın. Dolayısıyla belediye başkanlıklarına bir teveccüh oluyor." yanıtını verdi.
"Türk siyasi hayatı bütün bu değişimden nasıl etkileniyor?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Yeni bir sisteme geçtik ama bu sistemin sabahtan akşama bütün unsurlarıyla kurulması mümkün değil. Yeni sistemin gereği, bürokrasinin, bazı kurum ve kuruluşların yeniden dizayn edilmesi lazım. Yeni sistemin yerleşmesi bakımından siyasetin buna uyum sağlaması lazım. Yeni sistemin doğası artık iki akslı, belki hemen bugünden yarına iki partili bir sistem olmayacak. Ama bir tarafta AKParti’nin başını çektiği, diğer tarafta CHP’nin başını çektiği iki aksın etrafında toparlanan bir siyaset tarzı oluşacak. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminde değil, yerel seçim olmasına rağmen bu seçimde de görüyoruz ki belediye başkanlıkları seçiminde de yüzde 50+1’lik bir çıta ortaya çıkmış oldu. Türkiye’deki bu siyasi yapı belki önümüzdeki dönemde sadece iki aksın etrafında toparlanan bir siyasi olmaktan daha ileriye gidecek, belki iki partili bir sistem diyeceğimiz bir sisteme dönüşecek."
Amerika’da çok sayıda parti olmasına karşılık bilinen iki partinin bulunduğunu hatırlatan Kurtulmuş, "Türkiye’nin öyle siyasi yapıya dönmesi uzun yıllar alabilir. En azından iki parlamento dönemi sonrasında yeni sistemin siyasal tabanı bütünüyle oturmuş olur kanaatindeyim." dedi.
"Tarif ettiğiniz gidilmekte olan model, Türkiye’nin şartlarına, ihtiyaçlarına daha uygun bir model mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Türkiye çok partili siyasi hayata geçtiğinden bu yana aslında siyasi teamüller böyle bir modelin içinde şekilleniyor. CHP, Demokrat Partigibi... Anavatan Partisi, onun karşısında CHP’nin o günkü versiyonu gibi... Dolayısıyla bu yapı Türkiye’nin çok partili siyasi tarihinin doğasında olan bir şey. Buna artı bir şey daha geldi. O da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gereği, Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin toplumun yüzde 50+1’inden fazla oy alması lazım. Bu, şu demek; mevcut siyasi partilerin birtakım ittifaklarla Cumhurbaşkanlığı seçimine girmesi demek. Ayrıca Türkiye’nin siyasi konuları da partiler arasında dirsek temasını, fikir yakınlaşmasını mümkün kılıyor." şeklinde konuştu.
"Parti liderlerinin performansı belirleyici oluyor"
"Bazı siyasi partilerin, erimeleri veya başka bir siyasi partiye entegre olmaları gibi bir durumu görecek miyiz Türkiye’de?" sorusu üzerine Kurtulmuş, ittifaklar sisteminin aynı zamanda oy oranı düşük olan partilerinin kendilerini korumalarının zemini olduğunu söyledi.
Hiçbir şart altında Parlamentoya giremeyecek olan çok sayıda partinin temsilcisinin şu anda Parlamentoda yer aldığını ifade eden Kurtulmuş, "Partiler kendi kimliklerini koruyor, belli bir ittifakın şemsiyesi altında seçime giriyorlar. Bunun siyasi temsil bakımından da doğru olduğu kanaatindeyim. Türkiye’de fikirler farklı olabilir ama nihayetinde halkın karşısına çıkıp bir yarışa giriyorsunuz. Halk burada farklı fikirleri konsolide edecek istikameti de gösteriyor." dedi.
Kurtulmuş, "Seçmenler hangi parametrelere göre daha çok değerlendirmelerini yaparlar?" sorusuna, "Partinin ve parti liderlerinin performansı, partinin ortaya koyduğu seçim kampanyası oldukça belirleyici oluyor." yanıtını verdi.
"Aslolan tezgahı dağıttırmamaktı"
Bir soru üzerine, Türkiye’de son dönemdeki ekonomik sıkışıklığın sebebinin, ülke ekonomisinin kendi dengelerinden kaynaklanmadığını vurgulayan Kurtulmuş, "24 Haziran seçimlerinden sonra çok büyük bir kur atağı, Güneydoğu Asya’daki piyasalar üzerinden, gece burada piyasalar kapandıktan sonra ortaya çıkarılan saldırılar... Bütün bunların manipülasyon olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.
Kurban Bayramı’ndan önceki hafta doların neredeyse 8 TL seviyesine çıktığını, kritik bir süreç yaşandığını, bu dönemde ekonomi yönetiminin sakin, heyecana kapılmadan, elindeki bütün enstrümanları kullandığını dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bunun için bütün bakanlıklar, üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği bir program hazırladı ve bir dengeleme dönemine girdik. Bu dengeleme dönemi kısa süre içinde başarıya ulaştı. Türkiye ekonomisinin dengelerinin 2019 yılı içinde çok daha sağlam bir hale döneceğini görüyorum. Bu dengeleme döneminden sonra iyileşme süreci hızla devam edecektir. Aslolan tezgahı dağıttırmamaktı, bir kriz, bir kaos ortamının ortaya çıkıp, Türkiye ekonomisinin hızlı bir küçülme içine girmemesiydi. Bir daha 7,4 seviyelerinde bir büyüme olmayacak, öyle görünüyor yakın dönemde ama Türkiye ekonomisi de negatif noktaya gelmeyecek, pozitif olarak büyümesine devam edecek. Önümüzdeki dönemde yüzde 3,5-4’ler seviyesinde bir büyümeyi sağlayacağız."
Kurtulmuş, fiyatlardaki artışlara değinerek, "Fiyatlarda hiç beklemediğimiz şeyler oldu. Dışarıdan gelen spekülatif atakların yanında, bazı fırsatçıların da içeride fiyatları yukarı çekecek hareketlilik içinde olduğu görüldü. Örnek olarak meyve, sebze fiyatlarındaki fahiş artışlardı. Önce tespit yapıldı, çözümü de piyasaların rahatlatılabilmesi için fiyatların tanzim edilmesiydi. Dolayısıyla ekonomiyi sıkı bir takip altında tutuyoruz, inşallah dengeleme döneminden sonra iyileştirme dönemi başladı, bu dönem sonunda da Türkiye ekonomisi daha iyi noktaya gidecek." diye konuştu.
"Türkiye’nin bir tane aksı vardır o da kendi aksıdır"
"Türkiye son yıllarda Çin ve Rusya ile ortak hareket ediyor. Dolayısıyla bu, Türkiye’nin Batı sistemiyle bir yol ayrımına geldiğini mi gösteriyor?" sorusuna Kurtulmuş, "Göstermiyor. Esas yanılgı şu; Çocukluğumuzdan beri Türkiye’nin bir aks tartışması vardır. Zaman zaman Türkiye siyasette alışılagelmişin dışına çıktığı zaman ’Türkiye aksını mı değiştiriyor?’ Türkiye’nin, Doğu’ya ya da Batı’ya, Amerika’ya ya da Avrupa’ya, Rusya’ya ya da Çin’e bağlı olmak gibi bir tercihi asla olamaz. Türkiye’nin bir tane aksı vardır o da kendi aksıdır, bir tane ekseni vardır, kendi eksenidir. Türkiye kendi eksenini tahkim etmek mecburiyetinde. Hem çevremizde yaşanan olaylar hem yeni dünyanın değişen dengeleri dolayısıyla Türkiye kadar büyük bir meydan okumanın altında olan ülke hemen hemen yok. Aynı zamanda Türkiye kadar büyük bir imkan ve fırsata sahip olan ülke de yok." yanıtını verdi.
Kurtulmuş, Fırat’ın doğu ve batısının tam bir cehennem haline dönüştüğünü, dünyanın bütün ordularının ve büyük terör örgütlerinin orada olduğunu ifade ederek, söyledi:
"Türkiye için bir beka ve güvenlik meselesi. Türkiye varlığını sahada sürdürmek mecburiyetinde. Türkiye Suriye’nin kuzeyiyle ilgili olarakmesela Fırat’ın doğusunda Amerikalılarla müzakere ediyor aynı zamanda batısında Ruslar ve İranlılar ile müzakere ediyor. Bu çok büyük bir imkandır. Gerekli rasyonel adımları atarak biz bu süreci yürüttüğümüz takdirde, onlar için bir satranç oyununun bir parçası burası. Hem de kanlı bir satranç oyununun parçası. Fırat’ın doğusu da batısı da bizi ilgilendiren bir coğrafya. Hatta Fırat’ın doğusu da batısı da bizim. Oradaki Kürt de Arap da Türkmen de batısındaki de doğusundaki de bizim kardeşlerimiz, akrabalarımız. Dolayısıyla bizi ilgilendiren bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız."
Türkiye’nin insani yardım konusunda örnek bir ülke olduğunu aktaran Kurtulmuş, bu coğrafyada Balkan, Kafkas ve Arap dünyasından birçok halkın bulunduğunu kaydetti.
Göçmen politikalarının birçok ülke için siyasetteki manivela araçlarından birisi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Nasıl terör örgütlerini kullanıyorlarsa göçmen politikası vasıtasıyla da dünya siyasetinde kendileri için bir mekan kazanmaya bir zemin elde etmeye gayret ediyorlar. Tek tek isimlerini verirsem bize bu algı operasyonu çeken ülkelerin çoğunun yöneticilerinin yüzü kızarır. Nasıl göçmen politikalarını bir siyaset malzemesi olarak kullandıklarını bütün dünya biliyor. Dolayısıyla Türkiye bunu hakketmiyor." diye konuştu.
Kurtulmuş, Türkiye’nin nasıl bir insani politika izlediğini bütün dünyanın bildiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Resmi toplantıların hepsinde Amerikalılar, Avrupalılar, Doğulular, Batılılar Sayın Cumhurbaşkanımız’dan övgüyle bahsediyorlar. ’Helal olsun Türkiye çok büyük bir insani başarı elde etmiş’ diyorlar. Birleşmiş Milletler de aynı şeyi söylüyor. Birleşmiş Milletler Göçmenler Yüksek Komiserliği aynı şekilde Türkiye’den övgüyle bahsediyor ve iyi bir iş birliği yapıyor. Ama siyaset olarak laf söylendiği zaman Türkiye maalesef bu konu üzerinden istismar ediliyor. Bunu söyleyene şunu söylemek lazım: ’Senin için bir tek Kürt’ün hayatının değeri var mı?’ Kürt’ün de Arap’ın da Türkmen’in de Alevi’nin de Sünni’nin de hayatının değeri bizim için vardır. Çünkü onların hepsi bizim kardeşimizdir, komşumuzdur. Sizin için Orta Doğu’daki insan zaiyatları sadece bir istatistiktir. Bunların önlenmesi için neler yaptınız? Ruanda’daki katliamı bütün Batı dünyası bir film seyreder gibi seyretmedi mi?"
"Bunlar kasıtlı yapılan şeyler"
Kurtulmuş, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 24 Nisan’ı sözde Ermeni soykırımını anma günü ilan etmesine ilişkin soru üzerine ise "Bunlar kasıtlı yapılan şeyler, onlar da biliyorlar neyin ne olduğunu ama Türkiye’yi uluslararası alanda sıkıştıracakları böyle Ermeni soykırımı gibi bir malzemeyi bulduklarını zannediyorlar. Her sene 24 Nisan yaklaşırken siyasi olarak bir oy istismarı ortaya çıkıyor." dedi.
Suriye’nin köklü ve bir İslam ülkesi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sorunları çözme noktasında bölgenin, iç inisiyatiflerine ve müzakereye dayalı bir yöntem bulamadıklarını söyledi.
Numan Kurtulmuş, Suriye konusunda sorunları kendi içinde çözecek mekanizmaları geliştirmek mecburiyetinde olduklarını belirterek, "Vekalet savaşları hemen bitmedi. Suriye bitebilir ama başka bir yerde devam edecek. Dünyanın birçok yerinde vekalet savaşları devam ediyor. Terör örgütleri üzerinden sürdürülen bu çatışmalarla dünya dizayn edilmeye çalışılıyor. Terör örgütlerini destekleyen ülkeler desteklemekten vazgeçsin 1 hafta içinde dünyanın hiçbir yerinde terör örgütü kalmaz. Bizim bölge ülkeleri olarak sorunlarımızı çözecek mekanizmalarımızı mutlaka geliştirmemiz lazım, başka çaresi yoktur. Bir tek yol vardır bölge halklarının hepsinin demokratik olarak katıldıkları müzakereye dayalı siyaset süreçlerinin oluşması. Suriye’nin geleceği odur." ifadelerini kullandı.
Mazlum halkların gözünde Türkiye’nin örnek bir ülke olarakgöründüğünü anlatan Kurtulmuş, Türkiye olarak bütün bölge halklarına örnek olacak bu yapıyı geliştirip güçlendireceklerinin altını çizdi.
Kurtulmuş, bölge halkıyla olan gönül bağını hiç koparmayacaklarını aktararak, şöyle devam etti:
"Devletin politikaları bir tarafa, milletimizin bu kadar hoşgörüsü olmasaydı Türkiye 4 milyona yakın göçmeni kabul edemezdi. Türkiye’nin her yerinde bu göçmenleri ensar duygusuyla kabul eden insanımızla iftihar etmek durumundayız. Dünyanın hiçbir milleti de bunu yapamaz. Bunun Türkiye için bir sosyal ekonomik maliyetinin de olduğunu biliyoruz. Suriyeli kardeşlerimiz için de şöyle bir durum söz konusu, bülbülü altın kafese koymuşlar illa vatanım demiş. Hangi insan ne kadar iyi şartlar sağlarsanız sağlayın kendi doğduğu topraklardan kopup göçmek ister? Bizim yapacağımız şey emniyetli, güvenli bölgeler oluşturulup bu insanların yeniden yaşadıkları yerlere dönmesinin temin edilmesidir. Yaklaşık 240 bin kişi Cerablus bölgesine geri döndü. Münbiç bölgesi temizlendikten sonra da oralara da çok sayıda insan geri dönecek."
"Kulis bilgileri üzerinden yorum yapmam"
TBMM’nin önümüzdeki dönemde çok daha önemli bir noktaya geldiğini kaydeden Kurtulmuş, yeni sistemde güçlü hükümet, güçlü meclis yerelde de güçlü yerel yönetimler olacağını belirtti.
Kurtulmuş, Binali Yıldırım’ın TBMM Başkanlığı görevinden istifa etmesi sonrasında başkan adaylığı konusunda kendisinin de adının geçtiği yönündeki soru üzerine, şunları kaydetti:
"TBMM önümüzdeki dönemde çok daha önemli bir noktaya geliyor. Çünkü yeni sistemde hep şunu söylüyoruz, güçlü hükümet, güçlü meclis, yerelde de güçlü yerel yönetimler. Dolayısıyla TBMM Başkanlığı önemli, şerefli ve gerçekten Türkiye’nin siyaset dengeleri bakımından da birçok konunun konuşulduğu bir meclisin oluşması, partiler arasındaki diyaloğun güçlü bir şekilde sürmesi bakımından da önemli. Nihayetinde Binali Yıldırım 19’unda istifasını verdikten sonra 24’ünde meclis başkanı seçimi olacak. Ben siyasi hayatım boyunca hiçbir göreve talip olmadım bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımız istişarelerini yaparak kimin meclis başkanı olacağına karar verecek ve bir şekilde de grup kararı olmaksızın partiler meclis başkanı adayı olanlara oy verecekler."
Kurtulmuş, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski bakanlar Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi isimlerin yeni siyasi parti kuracağı iddialarına ilişkin soruya ise "Ben hayatım boyunca kulis bilgileri üzerinden yorum yapmadım ve yapmam. Bu arkadaşlarımızın hepsi son derece değerli arkadaşlarımızdır. Geçmişte çok önemli görevlerde bulunmuş arkadaşlardır. Kendi ağızlarından herhangi bir beyan ortaya çıkmadan kulis bilgileriyle amel etmem. Olmamış bir konu etrafında konuşmamız doğru olmaz. Bu tür tartışmaların biraz da seçim öncesinde AK Parti tarafında bazı insanların kafalarını karıştırmak için ortaya çıkarılmış kasıtlı kulis bilgileri olduğunu zannediyorum." yanıtını verdi.